Bugün arkadaşlardan Muhammet ümit ateş`in semiyun blogunda güzel bir yazı gördüm, yazar hakan birol tarafından yazılmış olan sizlerinde okumuanızı istediğim güzel bir yazı.
“ Sabahın ilk ışıklarıyla uyandığımda saat yediyi çeyrek geçiyordu. Yatağımdan kalkıp lavaboya gittim. Ellerimi Dove sabunla yıkayarak, Özdilek’ten aldığım havlu ile kuruladım. Daha sonra kahvaltı yapmak için mutfağa geçtim. Sabaha dinamik başlamak için Nescafe içtim. Yanında bal, peynir ve Çokokrem yedim. Sony televizyonumu açıp sabah haberlerine göz attım. Kahvaltı bitirdikten sonra Colgate diş macunu ve Oral-B diş fırçam ile dişlerimi fırçaladım. Ardından odama geçip Sarar takım elbisemi giydim. Evden çıkarken Pierre Cardin ayakkabılarımı giyip Nissan arabama doğru yürüdüm. Arabaya bindiğimde Philips MP 3 Player’i çalıştırarak işyerime doğru yol aldım.
İşyerine geldiğimde Packard Bell bilgisayarımı açtım ve Windows Xp’de çalışmaya başladım. Office programında düzenlenmesi gereken belgeleri düzenleyerek, çıktı alınması gereken metinleri Hp yazıcısından çıkarttım. Yedeklemem gereken dosyaları Western Digital harici diskime yedekleyerek yapmam gereken işlemleri bitirdim. Küçük bir mola vermek için Lipton Yellow Label çay söyledim. Çayımı içerken Nokia cep telefonum çalmaya başladı. Telefonla yaptığım kısa konuşmanın ardından internetten maillerimi kontrol etmek için Hotmail’e girdim. Gelen maillerle cevap yazdıktan sonra tekrar işime koyuldum…”
Markalar, markalar, markalar ! Yukarda görüldüğü gibi hayatımızı markalar teslim etmiş durumdayız. Esasında bu hayatın bir gerçeği. İnsanın olduğu yerde üretim vardır ve üretim rekabeti ortaya koyar. Yoğun rekabet kalite anlayışını değiştirir ve sonuç olarak iyi üreten kazanır. Bunun yanında reklâm, marka olmanın temel unsurudur. Yukarda okuduğunuz metnin günlük hayatımızın küçük bir kısmını oluşturduğunu düşünürsek yaşamımıza giren markaların sayısını bir düşünün bakalım. Eminim vazgeçemediğiniz markalar olacaktır. En basitinden ayakkabınızdan başlayarak, bilgisayarınızdaki işletim sistemine kadar gözden geçirebilirsiniz.
Madem markalar bu kadar önem kazandı o zaman yapılması gereken şey çok açık. Tabi bu olaya iki açıdan bakmak lazım. Hem tüketici gözüyle hem üretici gözüyle. Tüketici gözüyle bakarsak elbette çoğumuzun aradığı ilk unsur kaliteli ürün olacaktır. Bunun ardından bu kaliteli ürünü ucuz fiyata almak isteğimiz sıralanacaktır. Genel tüketici kitlesinin esas ilkesidir bu: Kaliteli ürünü ucuz fiyata almak. Bu duruma üretici gözüyle baktığımızda ise durum değişebilmektedir. Üretici, ürününü satmak için çok fazla reklâm parası harcamıştır, kaliteli mal ortaya koymuştur ve bunun sonucu olarak da iyi kazanmak isteyecektir. İşte bu noktada üretici ve tüketici karşı karşıya gelir. Sonuç ne mi olur? Bence kampanyaları yakaladığımızda bu kaliteli ürünleri en iyi fiyata almak en güzel çözümdür.
Sonuç olarak baktığımızda, markaların hâkim olduğu günlük yaşantımızda onların varlığını kabullenmemiz gerekiyor. Madem hayatın içi hep markalarla dolu o zaman siz de yaşamınızda marka olmaya bakın. Marka olmanız için illaki televizyonlarda reklâmınızın yapılmasına gerek yok. Siz bulunduğunuz yerde bir ekol olun. Söz gelimi işlerini en iyi yapan şahıs sıfatını almak dahi markalaşmaya giden bir adımdır. Unutmayalım: Binlerce adımlık yolculuk bile ilk adımla başlar. Kalıcı olmaya giden yolda ilk adımı atabilmeniz temennisiyle…
Yazan : Hakan BİROL