Namaz, kulun Allah’a en çok yakınlık kazandığı bir ibadettir. Bu sebeple namazın terk edilmesine izin verilmemiş, ima ile de olsa mutlaka kılınması istenmiştir. Hz. Peygamber “Kim namazı kasten terk ederse Allah’ın himayesi ondan uzak olur.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI. 421) buyurmuştur.
Namaz ibadetinin rükünlerinin neler olduğu Kur’an ve Sünnette belirtilmiş ve nasıl uygulanacağı da bizzat Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından sözlü ve pratik olarak ortaya konulmuştur. Bu rükünler iftitah tekbiri, kıyam, kıraat, rüku, secde ve ka’de-i ahiredir. Yüce Allah şöyle buyurur: “Ey iman edenler, rüku edin, secde edin, rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.” (Hac, 77)
Bu rükünlerden her hangi birinin mazeretsiz olarak terk edilmesi halinde namaz sahih olmaz. Mesela ayakta durmaya gücü yetenin oturarak namaz kılması asla caiz değildir. Hatta İmam Nevevî; “eğer bir kimse ayakta durmaya gücü yetenin, oturarak namaz kılmasını helâl görürse, kâfir olur ve kendisine mûrted hükümleri uygulanır buyurur.” (Sünen-i ebû dâvûd terceme ve şerhi,3/496)
Bir hasta, gücüne göre namaz kılmakla yükümlüdür. Ayakta durmaya gücü yetmeyen veya ayakta durması iyileşmesinin uzamasına veya hastalığının artmasına sebep olacağı anlaşılan bir hasta oturarak namazını kılar. Oturmaya da gücü yetmezse, gücüne göre yan üzeri veya sırt üstü yatarak işaretle (ima ile) namazını kılar. Bu kolaylığın delili şu hadise dayanır: Basur hastalığı olan bir sahabenin namazı nasıl kılacağını sorması üzerine Allah Resulü (s.a) şöyle buyurmuştur: “Ayakta kıl, eğer buna gücün yetmezse oturarak, yine gücün yetmezse yaslanarak kıl. Eğer gücün yetmezse sırt üstü kıl. Allah kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez.” (Buharî, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd ve Ibn Mâce) Hz. Peygamber bir hastayı ziyaret edip, onu yastık üzerine namaz kılarken görünce, yastığı atıp şöyle buyurdu: “Gücün yetiyorsa yerde kıl, yetmiyorsa îmâ ile kıl. Secdede rükû’undan daha fazla eğil.” (Beyhakî) Başka bir rivayette: Oturarak kılmaya gücü yetmezse kıbleye yönelerek sağ tarafı üzerine kılar. Sağları üzere kılmaya gücü yetmezse, ayaklarını kıbleye çevirerek sırtüstü kılar.” buyurmuştur. (Darekutnî)
Son yıllarda camilerimize tabureler, sandalyeler ve koltuklar istenmeye ve konulmaya başlandı. Bazı Camilerde sandalyelerde oturarak namaz kılan gruplar oluşmaya başladı. Ben bu hutbeyi hazırlarken internette bazı camiler gördüm tıpkı kilise gibi onlarca okul sıraları var. Bazı camilerin de girişinde tabureler var. Camiye gelen tabureyi alıp içeri giriyor. Halbuki ne engelliler ne de yaşlılar için dinen böyle bir uygulamaya ihtiyaç yoktur. Hz. Peygamber döneminde engelli yok muydu? Yaşlı mevcut değil miydi? Elbette vardı. Doğuştan engelliler, savaş mağdurları, gaziler, ihtiyarlar ve sakatlar için, ne asr-ı saadette ne de sonraki halifeler ve mezhep imamları dönemlerinde böyle sandalyeli bir uygulamaya gidilmemiştir. Ayakta namaz kılamayanlar hep oturarak namazlarını kılmışlardır. Çünkü secdeye en yakın yerdir. Efdal olanda budur. Ancak tekerlekli sandalyesinde oturan felçli bir hastanın yardımcısı yoksa o, tekerlekli sandalyesinde namazlarını kılabilir. Hele hele çarşıda pazarda rahatça dolaşıp camiye yürüyerek gelen bir müslümanın sandalyeye oturarak namaz kılması, kabul edilebilir bir durum değildir. Çünkü camiye kadar gelen kimse yere de oturabilir. Secde edemiyorsa, ayaklarını kıbleye doğru uzatarak ima ile namazını kılar. Sandalyede oturmak için zaruret yoktur.
Bir dönem Camileri modernleştirme adına “camilere kiliselerdeki gibi masa sandalye koyalım, Müslümanlar ibadetlerini oturarak yapsınlar!” şeklinde teklifler yapılmış. Hatta Camileri kiliselere benzetmek ve İslam’ı yozlaştırmak için bazı Camilere, caminin halısının üzerine uzun ahşaptan yapılıp cilalanmış sıralar konulduğu, cami kapılarına “ayakkabıyla girmek zorunludur” şeklinde yazı asıldığı uygulamaları da görülmüştür. O gün bundan netice alamayanlar bu gün cami cemaatinin eliyle içten bir tahribat yapmaktadırlar. Buna alet olmamak gerekir.
Konuyu ilgili 01.12.2010 Din İşleri Yüksek Kurulu kararıyla bitiriyorum: Namaz kılmak için camilerde sıralar halinde sabit oturakların yapılması cami doku ve kültürüyle bağdaşmamaktadır. Bu sebeple hastalık ve özürlülük gibi herhangi bir rahatsızlığı bulunan kimselerin, zorunlu olmadıkça namazlarını sandalyede değil, yere oturarak kılmaları uygundur.